Geçmiş yıllardaki depresyon olaylarının istatistiksel bilgilerine bir göz atarsanız huzursuz edici bir artışın olduğunu fark edersiniz. Depresyon olayları 2005’ten bu yana artış göstermekte; hem de her geçen yıl katlanarak. Bu halde devam ederse dünyadaki her insanın hayatında en az bir sefer depresyon ya da anksiyete bozukluğu yaşayacağı öngörülebilir. Bu hiç de yeterli bir haber değil. Bu artışın sebebi ile ilgili olarak birçok kuram öne sürülmesine karşın uzmanlar ortasında fikir ayrılıkları devam etmekte. Hatta birtakım otoriteler bu sonuçların günümüzde depresyonun daha kolay tespit edilebilmesinden kaynaklı olduğunu ve evvelden bu rahatsızlığın tespiti daha zorken sayının da buna bağlı olarak daha az göründüğünü savunmaktalar. Birtakım otoriteler ise kültürel değişimin yapıtı olduğu konusunda uzlaşmakta. Pekala, neler oluyor? Gerçekte bu artışın sebebi nedir?
İnternet
İnternet kullanımının yaygınlaşması hayatımızı kolaylaştırmasının yanı sıra ne yazık ki insanlarda birebir vakitte birçok ruhsal soruna de hamile oldu. İnternet bağımlılık yapar. İnternette yapılan mesajlaşmalar ve oynanan oyunlar esnasında elde edilen ödüllendirilme hissi beyinde dopamin dediğimiz memnunluk hormonunun salgılanmasına sebep olur. Dopamin salgılatan birçok unsur (sigara, alkol, çikolata vb.) ya da aktivite ekseriyetle bağımlılık yapar. Hasebiyle kimyası değişen beynin depresyona yakalanma riski de artmış olur. İnternet ayrıyeten kendimize vakit ayırmamıza ve dinlenmemize de pürüz olur. Birçoğumuz işten meskene geldiğimizde rahatlamak ve dinlenmek yerine çoklukla bilgisayarımıza ya da telefonumuza yöneliriz. Gün içerisinde yorulan beyin his ve fikirlerini organize etmek ya da gün içerisinde yaşanan olayları sentezlemek ismine dinlenmeye gereksinim duyar. Beynimize bunu yapmasına müsaade vermediğimiz takdirde ise depresyona davetiye çıkarmış oluruz. İnternetin bir öbür olumsuz tarafı ise bize standardize edilmiş bir harikalık olgusu aşılamasıdır. Toplumsal medyada gördüğümüz yüksek hayat standartlarına sahip insanların paylaşımları kendi hayat kalitemizi sorgulamamıza sebep olur. Bu da dolaylı ya da direkt olarak memnuniyetsizlik hisleri yaşamamıza sebep olur. Bu durum da beraberinde depresyonu getirebilmektedir.
Kentselleşme Ve Hayat Biçimi
Pak hava ve dışarıda geçirilen vaktin akıl sıhhatimize olan olumlu tesirleri tartışılmaz. Kentselleşmenin bir olumsuz tarafı da insanların tabiat ile temasını koparmasıdır. Bu durum insanların rahatlamalarına ve daha sağlıklı bir halde yaşamalarına mani olup depresyona yakalanma riskini arttırmaktadır. Kentselleşme beraberinde yalnızlığı ve yabancılaşmayı da getirmektedir. Beşerler birlerinden uzaklaşmakta bu durum külfetlere sebep olmaktadır. Gerilim de tekrar kentselleşmenin bir öbür olumsuz sonucudur. Trafik, yüksek hata oranları, gürültü ve hayatın koşuşturması üzere etkenler de depresyonun artışına katkıda bulunmaktadır. Her ne kadar günümüz çok ağır üzere görünse de birçoğumuz masa başı işlerde çalışmakta ya da türlü sebeplerle gereğince hareket etmemekteyiz. Bunun üstüne bir de hazır ve genetiği değiştirilmiş besinler ile yapılan sıhhatsiz beslenme alışkanlıklarını eklersek kalp ve beyin sıhhatimiz önemli manada ziyan görür. Kalp sıhhatimiz etkilendiğinde beynin muhtaçlığı olan oksijen gereğince pompalanmaz. Sıhhatsiz beslenme birebir vakitte beynin muhtaçlığı olan vitamin ve minerallerin yoksunluğuna sebep olur. Tüm bu faktörler beynimizin kimyasını bozarak bizi depresyona açık hale getirir.
Olumlu Sonuç
Gidişat çok olumsuz üzere görünse de olumlu olan bir şey var. Uzmanlar her geçen gün depresyonun teşhis, teşhis ve tedavisine yönelik birçok yol geliştirmektedir. Ayrıyeten artık günümüzde depresyonun tedavisine yönelik çalışan birçok uzman psikolog ve psikiyatrist bulunmaktadır. Münasebetiyle akıl sıhhatimizi korumak ve düzeltmek ismine hizmet almamız hayli kolay hale gelmiştir. Şahıslar depresyona sebep olan faktörlerin neler olduğu konusunda bilinçlendikçe hayat koşullarını bu faktörlere nazaran yönlendirip depresyona yakalanma risklerini düşürmektedirler.
