‘KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ’Nİ 3 AY MÜHLETLE UZATIYORUZ’
Depremin istihdamı tesirini en aza indirmek maksadıyla başlatılan Kısa Çalışma Ödeneği’ni 3 ay müddetle uzatıldığını bildiren Erdoğan, “Afetzede kardeşlerimize bir kısmı çok uygun kaidelerde kredi, bir kısmı hibe olarak değerli dayanaklar veriyoruz. Bugüne kadar 93 binden fazla depremzedemiz yerinde dönüşüm için başvurdu. Bu sayının daha da artacağını inanıyorum. Zelzeleden çabucak sonra ilan ettiğimiz zorlayıcı sebep uygulamasıyla afetzedelerimizin yükünü hafifletmiştik. Zorlayan sebep düzenlemesini zelzelede en çok yıkıma uğrayan Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya vilayetlerimiz ile Islahiye ve Nurdağı ilçelerimizde devam ettirmeyi kararlaştırdık. Buraların dışında kalan ile vilayetlerimizden gelen münferit müracaatları da değerlendireceğiz. Bahisle ilgili ayrıntıları Hazine ve Maliye Bakanlığımız yakında milletimize açıklayacaktır. Zelzelenin istihdamı tesirini en aza indirmek hedefiyle başlatılan Kısa Çalışma Ödeneği’ni 3 ay müddetle uzatıyoruz. Daha evvel 110 bin çalışanın faydalandığı ödenekten 115 bin insanımızın istifade etmesini sağlayacağız. Toplum faydasına programlarımızı açma hazırlıklarımız başta zelzele bölgemiz olmak üzere ülkemiz genelinde devam ediyor. Hesaplamalara nazaran 6 Şubat sarsıntılarının ülkemize maliyeti 104 milyar doların üzerindedir. Yalnızca bu yıl sarsıntı kaynaklı harcamaların 762 milyar liraya ulaşmasını bekliyoruz. Bu sayı çapı ne kadar büyük olursa olsun her ekonomi için altından kalkılması sıkıntı bir yüktür. Üstelik 2013’ten beri yaşadığımız her hadisenin bir boyutunu oluşturan ekonomik akınların tesirlerinin hala sürdüğü periyotta bu maliyetle karşı karşıya kaldık” dedi.
‘TÜRKİYE’Yİ BÜYÜTME MAKSADIMIZDAN BİR GERİYE GİDİŞ KELAM KONUSU OLMAYACAKTIR’Erdoğan, konuşmasının devamında, “Hatırlayınız içeride birilerinin ‘tüketmeyin, yatırım yapmayın, Türkiye’ye gelmeyin’ kampanyalarıyla iktisadımızı çökertme davetleri yaptığı günleri yaşadık. Dışarıda ise Türkiye iktisadını mahvetme naralarıyla ülkemize karşı ne iktisat bilimi ile ne akıl ve ahlak ve bağdaşan tuzaklara şahitlik ettik. Tüm bu ataklara karşı devayı yeniden her bahiste ve her vakit olduğu üzere kendi potansiyelimizi harekete geçirmekte, kendi gücümüzü kullanmakta, kendi gayelerimizi yönelmekte bulduk. Daima söylediğimiz üzere yatırım istihdam üretim ihracat ve cari fazla yoluyla ülkemizi büyütme gayesi o denli akşamdan sabah ortaya çıkmış bir strateji değildir. Gerisinde çok büyük emeklerin ve çok büyük bedellerin olduğu bir sürecin sonunda bu noktaya geldik. Bugün de Türkiye bu temel ekonomik gayesine bağlılığını şeksiz elbet bir halde sürdürmektedir. Altını çizerek tekrar söz ediyorum; Türkiye’yi istihdamı ve üretimi ile büyütme amacımızdan en küçük bir geriye gidiş kelam konusu olmayacaktır. Vakte ve koşullara nazaran kullanılan araçlar farklılaşsa da sonuçta varmak istediğimiz menzil değişmemiştir. Son haftalarda atılan adımları hem daha evvelki gelişmelerin hem de sarsıntının artık ertelenemez hale gelen mali yükünü karşılayabilmek için yapılan düzeltmeler olarak görülmesi kural. Bu adımların faiz, kur ve enflasyon üzerindeki tesirlerini orta vadede ülkemizin asıl amaçlarına yaklaşmasına katkı sağlayacak gelişmelere dönüştürebileceğimize inanıyoruz” diye konuştu.’ÖNCELİKLERİMİZİN EN BAŞINDA İSTİHDAM GELİYOR’Erdoğan, “Ülkemizin her sıkıntısını 21 yıldır nasıl tesis ettiğimiz inanç ve istikrar iklimi sayesinde çözmüşsek bugünkü kahırların üstesinden de tıpkı formda geleceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. Hükümet olarak uyguladığımız iktisat siyasetini dünyadaki emsal siyasetlerden ayıran çok değerli bir özellik vardır. Bu da önceliklerimizin en başında istihdamın geliyor olmasıdır. Bilindiği üzere geçmişte ülkemizde ve dünyadaki gelişmekte olan pek çok yerde uygulanan iktisat siyasetleri en büyük ziyanı istihdama veriyordu. İşsizliğin arttığı, insanların meskenlerine götürecek ekmek bulamadığı bir ortamda kağıt üzerindeki göstergelerde elde edilen düzelme toplumlara beklenen refahı, ülkelere beklenen huzuru sağlayamıyordu. Münasebetiyle bizim için ‘ekonomik istikrar’ demek ‘istihdamı nizamlı olarak artıran sürdürülebilir büyüme’ demektir. Tabi en az bunun kadar değerli bir öteki önceliğimiz ülkenin ve toplumun tüm istikrarlarını bozan enflasyonla çabadır. Hiç elbet finansal istikrar da bu tablonun ayrılmaz bir modülüdür. Türkiye’nin maruz kaldığı onca probleme, taarruza, felakete karşın her alanda hala dimdik ayakta kalmasını bölgesel ve global güç olarak kabul görmesinin gerisinde işte bu siyaset vardır. Biz ülkemiz iktisadını sonuçlarla uğraşarak değil sebeplere inip onları ortadan kaldırarak büyüttük, geliştirdik, başka alanlardaki argümanlarımızın dinamosu haline getirdik. Bugün de birebir anlayışla hareket ediyoruz” tabirini kullandı.’İNSANIMIZIN TASARRUF ALIŞKANLIĞINDA DÖVİZ VE ALTIN YÜKLÜ YER TUTUYOR’Erdoğan, istihdamı artıracak, enflasyonu düşürecek, finansal düzelmeyi sağlayacak her önlemi alacak uygulayacak sonuçlandıracak ve ortaya çıkan zenginliği milletin her bir ferdine yayacak bir siyaset izlediklerini vurgulayarak, “Her devirde olduğu üzere bu periyotta de siyasetimizi hayata geçirirken önümüze çıkan zorluklar var. Her şeyden evvel yalnızca arz-talep ilişkisi üzerine kurulu iktisadi teorilerin ülkemizde tam karşılık bulamadığı bir gerçektir. Bunun sebeplerinden biri özellikle global iktisadın dümenini elinde tutan güçlerin Türkiye’ye yönelik siyasi yaklaşımlarının ekonomik mantığın önüne geçmesidir. Açık konuşmak gerekirse siyasi, ekonomik ve askeri olarak güçlenen hasebiyle kendi siyasetlerini belirleyip hayata geçiren bir Türkiye fotoğrafı kimsenin işine gelmiyor. Bu yüzden de daima bilinmeyen açık engellemelere, kural dışı uygulamalara maruz kalıyoruz. Ülkemizin durumunu farklı kılan bir öteki sebep ise kimi periyotlarda avantajımız olan esnek toplumsal ve ekonomik siyasetlerimizin uzun vadeli siyasetlerin ve kuralların kökleşmesini zorlaştırmasıdır. İnsanımızın tasarruf alışkanlığında döviz ve altın yüklü yer tutuyor. Kıymetli bir kısmı da yastık altında duran bu varlıkların iktisadi işleyişi münasebetiyle istihdama ve üretime katkısı olmuyor. Onun için gelin. Milletime sesleniyorum. Biz randıman iktisadından yana olalım. Tasarruf iktisadından yana olalım. İsraf iktisadını bir kenara koyalım. Bunun ne benim milletimin kendisine ne de devletime hiçbir yararı yoktur” dedi. ‘YAYGIN ALTYAPI BÜYÜMEMİZİN EN KIYMETLİ İTİCİ GÜCÜDÜR’Erdoğan, gayrimenkul ve araba piyasasındaki gelişmelere dikkat çekerek konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yükselen fiyatlar sebebiyle gayrimenkul ve araba piyasasının cazip hale gelmesi de üretim artışının hak ettiği yeri ulaşmasını engelliyor. Bu gerçekler çerçevesinde büsbütün siyasi telaşlarla sertedilen kelamda değerlendirmelerin ne ülkemize ne milletimize ne de yaşanan sıkıntıların tahliline zerre kadar yararı vardır. Türkiye üzere rezerv para yahut petrol, doğalgaz üzere karşılıksız gelir sağlayan kaynaklara sahip olmayan bir ülkenin çeviri değil telif iktisadi tahlillere ve tahlil yollarına muhtaçlığı bulunuyor. Ülkemizin en büyük talihsizliği dünyadaki gelişmeleri ülkemizin gerçekliği ile mecz ederek milletimizin önüne ufuk açıcı teoriler koyacak iktisatçılardan uzun yıllar boyunca maalesef yoksun kalmasıdır. Biz yaşadığımız deneyimler ışığında ülkemizin önünde istihdam ve üretim dışında çıkış yolu olmadığına kanaat getirdiğimiz için kendi siyasetimizde ısrar ediyoruz. Geçtiğimiz 21 yılda ülkemize kazandırdığımız eğitim, sıhhat, güvenlik, ulaştırma, güç, konut başta olmak üzere tüm alanlardaki yaygın altyapı büyümemizin en kıymetli itici güçlüdür. Hamdolsun bu sayede ticaretten sanayi tarımdan turizme, istihdamın ve üretimin lokomotif olan her alanda çarklar harıl harıl dönmektedir. İhracatımız ve turizmimiz neredeyse her ay rekorlar kırarak yoluna devam ediyor. Ülkemiz giderek artan bir formda milletlerarası yatırımcıların ilgisini çekiyor. Yaptığımız her görüşmede ülkemize milyarlarca, 10 milyarlarca dolarlık yatırım kelamı alıyoruz. Bu yatırımların yüklü kısmını birilerinin tez ettiği üzere varlık satışı değil istihdama ve üretime dönük projeler oluşturuyor. Cari istikrarımızın en değerli handikabı olan güç ithalatımızı keşfettiğimiz doğal gaz ve petrol rezervleri ile kademe kademe azaltacak olmamız hareket alanımızı daha da genişletiyor.”
