CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Hiçbirimizin, hiçbir CHP’linin ümitsizliğe kapılma hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Hiçbirimiz ümitsizliğe kapılmayacağız. En sıkıntı şartlarda Türkiye’yi aydınlığa çıkarmak, bizim vazifemizdir, tarihin bize yüklediği bir misyondur. Açık ve net söylüyorum, değil altılı masa, Türkiye’nin aydınlığa çıkması için gerekirse 16’lı masa kuracağım. Kâfi ki Türkiye’yi aydınlığa çıkaralım. Bu Düyün-ı Genele kabinesini kesinlikle lakin kesinlikle göndereceğiz. Bunun onuru 25 milyon bireye ilişkin olacak” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün TBMM’de; küme toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Kenan Nuhut, değerli bir sportmendi. Yol arkadaşımızdı. Ağır bir hastalığı yaşadı ve uzun müddet yaşadı. Sonunda onu sonsuzluğa uğurladık. Halter Federasyonu Başkanlığı yaptı, Avrupa Halter Federasyonu yönetim kurulu üyeliği yaptı. Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailesine, yakınlarına ve topluluğumuza da baş sıhhati diliyoruz.
“EN AZINDAN YIL SONUNA KADAR, SARSINTI BÖLGESİNDEKİ EN AZINDAN KONUTLARIN ELEKTRİK VE DOĞAL GAZ FATURALARINI BİZLER ÖDEYEBİLİRİZ”
Bir zelzele felaketi yaşadık… 50 binin üzerinde insanımız hayatını kaybetti. Yaralılar var. Kolunu, bacağını kaybedenler var. Hala yaraların sarılmadığını hepimiz biliyoruz. O insanların bu ülkede huzur içinde yaşamaları için, acılarının giderilmesi için hepimize düşen misyonlar var. Sarsıntıdan çabucak sonra Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıktı. O bölgede meskeni, iş yeri yıkılan insanlarımızın doğal gaz ve elektrik borçlarının silinmesi tarafında bir kararname çıktı. Elbette olması gereken bir kararnameydi. Ortadan bir mühlet geçti. Malum. Uzun bir müddet. 5 ayı aşkın bir mühlet geçti. Dolayısı ile meskeni yıkılamayan fakat kısmen oturulabilir pozisyonda olan yahut meskeni hiç yıkılmayan pek çok depremzedeye elektrik ve doğal gaz faturaları gelmeye başladı. Zelzelesi yaşayan insanlara, en azından 85 milyon olarak katkı vermek istedik. Kampanyalar açtık. Belediye liderlerimiz o bölgelere gittiler… Artık bu faturaların gelmesi yanlışsız değil. En azından yıl sonuna kadar sarsıntı bölgesindeki en azından konutların elektrik ve doğal gaz faturalarını bizler ödeyebiliriz. Bakın bunun için; çabucak şunu söyleyecekler, ‘Efendim paramız yok.’
“115 MİLYAR LİRANIN 74 MİLYAR LİRASI YATIRILIYOR, 41 MİLYAR LİRASI İSE HİÇ YATIRILMADI”
Hayır efendim, paramız var. Sarsıntıdan çabucak sonra bir kampanya açıldı. ‘Türkiye Tek Yürek Kampanyası’ açıldı. Bu kampanya 213 televizyonda ve 512 radyoda yayınlandı. Ortak yayındı. Herkes karınca kararınca katkı vermeye çalıştı. Taahhüt edilen para 115 milyar 146 milyon 508 bin lira. Biz bu parayı ödeyeceğiz dediler, televizyonlara çıktılar. İsimlerini ve sanlarını hepimiz dinledik. Ben de bir aylığımı ödeyeceğim dedim ve çabucak aylığımızı Türkiye Tek Yürek kampanyası çerçevesinde yatırdık. Bedelli arkadaşlarım acı olanı şu, 115 milyar liranın 74 milyar lirası yatırılıyor, 41 milyar lirası ise hiç yatırılmadı. Kim bu parayı ödemeyenler? Ben adım üzere eminim; ben taahhüt ettiğim parayı ödemeseydim, artık bütün havuz medyası aylarca ve günlerce yayın yapardı. Sanki bu parayı ödemeyenler beşli çeteler mi? Yandaşları mı bu paraları ödemeyenler? Hatırlarsınız… Şehitler için de para toplanmıştı, o paraya da el koydular. Artık buradan açık ve net davette bulunuyorum. Lütfen Grup Başkanı ve Grup Başkanvekillerimiz de bu mevzuyu, TBMM gündemine getirsin. Nerede bu paralar, kim ödemedi bu paraları? Televizyonlara çıkacaksınız, ‘parayı ödeyeceğim’ diyeceksiniz, anlı ulu laflar edeceksiniz, ödemeye gelince yok olacaksınız. Kim takipçisi olacak? Biz olacağız, biz. Bu halkın karşılaştığı her sorunun takipçisi biz olacağız.
“TAAHHÜT EDİLEN PARALARIN TOPLANMASI, ÖDEMEYENLERİN KAMUOYUNA AÇIKLANMASINI İSTİYORUZ”
Bu paralar, yıl sonuna kadar zelzele bölgesindeki tüm konutların elektrik ve doğal gaz paralarını karşılar, bir de ayrıyeten artar. Bu paralar, bir kişinin şahsi parası değil. Taahhüt edilen paraların toplanması, ödemeyenlerin kamuoyuna açıklanması ve gereğinin de yapılmasını istiyoruz.
“EN AZINDAN ZELZELE BÖLGESİNDEKİ BELEDİYELERİN PARALARINI KESMEYİN”
Belediyelerden şu anda kesintiler biraz daha arttı. Yüzde 40-50’lilere vardı. Vilayetler Bankası parayı kesiyor. Yahu vicdanınız kurusun, en azından sarsıntı bölgesindeki belediyelerin paralarını kesmeyin. Bunlar insanlara hizmet ediyorlar, meselelerini çözmeye çalışıyorlar. Bu davetimizi da yapmış olalım.
“SUSMAYACAĞIZ, HARAMİLERE GERİ ADIM ATTIRACAĞIZ”
Bir öteki acı olay. Medya; toplumun sesidir, toplumun kelamıdır. Toplumun hislerini yansıtır. Haksızlıklar varsa, yasa dışı süreçler varsa; gazeteci, gazeteciliğini yapar. Etik kurallar içinde bunu topluma bildirir. Tatvan’da da bir gazeteci, Sinan Aygül; Tatvan Belediyesi’ndeki bir olayı gündeme getiriyor Bu gazeteci arkadaşımız bölgedeki bütün yolsuzluk haberlerini yapan, yürekli bir gazeteci. Vay sen nasıl bu türlü bir haber yaparsın diye belediye başkanı korumaları tarafından adeta linç ediliyor. Kendisini aradım. Geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Hukuk takviyesini her ortamda verebileceğimizi kendisine aktardım. Sağ olsun boralar ve avukatlar yardımcı olmuşlar. Attığı bir tweet şöyle, onu da okumak benim boynumun borcudur: Zira yolsuzluklar konusunda CHP’nin ne kadar duyarlığı olduğunu Mısır’daki sağır sultan da biliyor. ‘Şahsıma yönelik gerçekleşen alçaklığın sebeplerinden biri de geçen hafta yaptığım haberdi. Hadsiz bir haraminin rant çetelerine peşkeş çekmeye çalıştığı kamu malının satışı ihalesi bugün iptal edildi. Bugüne kadar susturamadınız, bugünden sonra da susturabilmek ve artık susturmaya çalışmak bile haddinize değil. Biz susmayacağız, siz haramiler geri adım atacaksınız’ diyor. Evet susmayacağız, haramilere geri adım attıracağız.
“NUMAN KURTULMUŞ; ASIL SORUMLU SENSİN, ONU ORADAN ÇIKARACAKSIN, GELECEK VE YEMİNİNİ EDECEK”
Türkiye Cumhuriyeti’nin rastgele bir vatandaşı, milletvekili olmak isterse; kuralları var, yasalar var. O yasalar çerçevesinde sarfiyat, başvurusunu yapar, YSK onaylar, onayladıktan sonra da seçime girer. Vatandaş oyunu verirse seçilir ve gelir. Tutuklu bir arkadaşımız var. TBMM’nin 600 milletvekilinden birisi, Can Atalay. Seçimi kazandı, mazbatasını aldı. Lakin parlamentoya gelip, yemin edemiyor. Anayasa’ya alışılmamış, Meclis İçtüzüğü’ne karşıt, geleneklerimize karşıt, demokrasiye karşıt. Meclis Lideri’ne davet yaptım. Bu Meclis’in prestiji ve saygınlığını koruyacak olan sizsiniz. Şayet tutuklu bir milletvekili seçildiği halde ve yargı kararı olduğu, mazbatasını aldığı halde, Meclis’e gelip yemin edemiyorsa, asıl sorumlu sensin. Sayın Numan Kurtulmuş asıl sorumlu sensin, onu oradan çıkaracaksın, gelecek ve yeminini edecek. Her yerde ve her ortamda demokrasiyi savunduk. Bizim partili, bir öteki partili değil. Kim haksızlığa uğradıysa, daima yanında olduk. Zira biz CHP’yiz, zira biz devleti kuran partiyiz. Zira biz bu ülkeye demokrasiyi getiren partiyiz. Bu çerçevede, yolumuza devam edeceğiz.
Bir de farklı gazeteler var. Bir gazete nasıl olur da 3 milyon liraya yakın bir reklamı verir, Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilmesin diye. Yeni Şafak gazetesinden kelam ediyorum. Hangi şafak, hangi yenilik, hangi demokrasi, hangi etik pahalar, hangi ahlaki pahalar? Sen gazetesin, beni övmek zorunda değilsin. Lehime yazı da yazmayabilirsin ancak objektif olmak zorundasın. Kalemini ve iradeni saraya ipotek etmemek zorundasın. Facebook hesaplarında 3 milyon liraya yakın bir para harcıyor, benim için, benim seçilmemem için harcıyor. Bu nasıl bir gazetecilik anlayışıdır? Nasıl bir ahlak anlayışıdır? 3 milyon lira parayı nereden buldun, kim sana verdi o parayı? Buradan; Hazine ve Maliye Bakanı’na davet yapıyorum. Dürüst bir insansan, ahlaklı bir insansan o 3 milyon lira parayı nereden buldu ve nasıl o harcamaları yaptı; İnceleyeceksin. Ahlaklı ve erdemliysen. Bir gazete bu türlü bir şey yapabilir mi?
“YENİ ŞAFAK GAZETESİNİN NE MAL OLDUĞUNU BÜTÜN TÜRKİYE’NİN BİLMESİNİ İSTERİM”
Eleştirinin ötesinde hakarete varan laflar var. Dava açacağım lakin Yeni Şafak gazetesinin ne mal olduğunu da bütün Türkiye’nin bilmesini isterim. Palavra haber, iftira üzerine haber yapan bir gazete gazete olur mu Allah aşkına? Bu kadar ahlaksızlık olur mu? Geçen hafta kalemini satan demiştim, gazeteciler. Kimi gazeteciler çok sert bir söz olduğunu söz etmişlerdi. Doğrudur, tahminen o denli bir söz kullanmasam da olurdu. Fakat iradesini saraya ipotek edenler varsa, bunu eleştirmek de benim en doğal hakkımdır. Gazeteci gazeteciliğini, siyasetçi siyasetçiliğini yapacak. Elbette gazeteci tenkit yapabilir ve benim beğenmek zorunda da değildir. Lakin bir kan davasına dönüştürüp hakaret ve palavralar üzerinden, Facebook hesaplarına özel olarak muhakkak paralar ödeyerek, bu çalışmaları yapmayı gazetecilikle bağdaştırmıyorum.
“HARAMZADELER DOYMAZLAR”
İstanbul; bizim için de Türkiye için de dünya için de değerli bir merkezdir. Erdoğan, boşuna söylemiyordu; ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ diye. Oylarını 2002’deki sayılara indirdik. Ne olursa olsun, hala ben İstanbul’un rantından nasıl faydalanabilirim, arayışı içinde. Tahminen unuttuk. Telefon edip, ‘İstanbul’un kupon topraklarını benim bilgim dışındaki satamazsın’ diyen oydu. İstanbul’un kupon yerlerinin Saray ile ne ilgisi var diyeceksiniz, Erdoğan ile ne ilgisi var diyeceksiniz. Haramzadelerin bir tane özelliği vardır, doymazlar; zira onlar daima yolsuzluk yaparlar. Haramzadeler doymazlar.
“İSTANBUL’A KABUS ÜZERE ÇÖKEN BEŞLİ ÇETELER VE BARONLARDAN İSTANBUL’U TEMİZLEMEYE ÇALIŞIYORUZ”
İstanbul’da Ekrem Lider kazandıktan sonra bir miting yaptık. Mitingden sonra İstanbullu bir emekçi bana şöyle bir bildiri atmıştı; ‘İlk sefer İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı hepimizi toplayıp bir mitinge götürmedi.’ O denli yapıyorlardı. Belediye otobüsleri parasız, metrolar ücretsiz, vapurlar parasız. İnsanları taşıyorlar, zorla mitinge geleceksin. Gelmeyenleri ‘Sizi işten atarız’ diye tehdit ediyorlardı. Fakat biz hiç o denli bir şey yapmadık. Ahlakımız buna el vermiyor. Birebir şeyleri yapmak için yola çıktılar. Daha düne kadar, ‘Biz İstanbul’a ihanet ettik’ diye kendi itirafı var. İstanbul’a ihanet eden demek ki ihanete doymamış olacak ki ihanete devam etmek istiyorum diyor. Aç tavuk kendisini buğday ambarında görürmüş. Hiç kimse merak etmesin. Sultan Ahmet Camii’nin o görkemli yapısını bile ranta teslim ettiler. Gökdelenler, milyarlı daireler, köşeyi dönmeler, beşli çeteler, uyuşturucu baronları. Bütün bunların tamamının İstanbul’da yaşandığını çok güzel biliyoruz. Artık İstanbul’a kabus üzere çöken beşli çeteler ve baronlardan İstanbul’u temizlemeye çalışıyoruz. Ahlakı hâkim kılmaya çalışıyoruz.
Halkın, iktisatta ne kadar sıkıntı durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün minimum fiyat açıklandı. 11 bin 402 lira, net. Beni şaşırtan Türk- İş Liderinin buna hiç itiraz etmemesi. Makuldür diyor bu sayıya. O denli anlıyorum ben. Meğer birebir Türk- İş’in yaptığı bir açıklama var. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti 13 bin 439 lira. Minimum fiyatlı evli, 2 çocuklu 11 bin 402 lirayla ve kiralardaki bu artışlar da varken, onunla geçinmeye çalışacak lakin bir personelin hayat maliyeti 13 bin 439 lira olacak. Siz buna itiraz etmeyeceksiniz. Bu hakikat değil. Çalışanın hakkını ve hukukunu korumak her şeyden evvel sendikanın vazifesidir. Şayet sendika iradesini saraya ipotek etmişse, sendikacı olmaktan çıkar. Onun ismi hukukta sarı sendikacılıktır. İşin Türkçesi budur. Biz söyledik. O denli harika artış yapmayın, tamam. Makulü nedir, 15 bin lira civarında verirsiniz. Yani bekar bir çalışanın ömür maliyetinin en azından bir modül üstünde olsun. Bu da kabul görmedi. Münasebetiyle, emekçinin hakkını ve hukukunu savunmak tekrar bize düştü.
“TÜRKİYE’NİN BİR BEKA SORUNU VARDIR”
Çok tık tekrar edilen bir sözcük, beka. Nedir beka? Bir beka sıkıntımız var. Hatta bazen derler, ‘Kılıçdaroğlu bir beka problemidir.’ Beka nedir?.. Türkiye’de bir beka sorunu var. Çok açık ve çok net söylüyorum. Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden Erdoğan’a oy veren vatandaşlarıma seslenmek istiyorum: Türkiye’nin gerçek manada bir beka sorunu vardır. Bir, şayet devleti yöneten bir kişi mal varlığı münasebetiyle teslim alınmışsa, mal varlığı münasebetiyle kendisine yönelik tenkitlere tek cümle dahi kuramıyorsa, o kişi teslim alınmış kişidir. O kişi şayet devletin en zirvesindeyse, Türkiye için bir beka meselesidir.
Devleti yöneten kişinin mal varlığı dışarıda, biz bilmiyoruz lakin onlar biliyorlar. Nerelere yatırdıklarını biz bilmiyoruz lakin onlar biliyorlar. Tehdit ediyorlar, kızdırma senin mal varlığını açıklarız. Tek bir cümle dahi kurulamıyorsa, bu ülkede artık bir beka sorunu oluştu demektir. Söylenmesi gereken cümle ne? ‘Araştırmazsanız namertsiniz, bizim verilmeyecek hesabımız yok, ben Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanıyım. Beni asla bu türlü tehdit edemezsiniz’ demesi gerekirdi. Demedi. Demek ki Türkiye’nin bir beka sorunu var.
İki, Gazi Mustafa Kemal’in iki temel prensibi vardır. Bir, siyasi bağımsızlık. Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir, der. Bu siyasi bağımsızlık… İkinci bir prensibi daha var. Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız, diyor. Demek ki ekonomik bağımsızlık bu kadar bedelli. Şayet ekonomik olarak birilerine bağımlıysanız, kapı kapı dolaşıyorsanız, Türkiye’yi tefecilere teslime etmişseniz bir beka sıkıntımız var demektir. Geçen hafta Düyün-ı Genele hükümeti demiştim. Devleti milletlerarası tefecilere teslim eden bir kabine demiştim. Bir devleti siz memleketler arası tefecilere ve onların yandaşlarına, onların siyasi aktörlerine Türkiye’yi teslim etmişseniz, bir beka sıkıntımız var demektir.
“HER AY ÖDENEN FAİZ, 2 MİLYAR 222 MİLYON 770 BİN 872 DOLAR”
Erdoğan periyodunda; her ay ödenen faiz, 2 milyar 222 milyon 770 bin 872 dolar. Her ay ortalama bu kadar faiz ödenir. 85 milyonun sırtından bu faiz ödenir. Her gün ödenen faiz, 73 milyon 88 bin 24 dolar. Her saat ödenen faiz 3 milyon 45 bin 334 dolar. Beka sorunu budur. 85 milyonu memleketler arası tefecilere çalışır hale getirmek, borç batağı içine Türkiye’yi sürüklemek, para bulmak için olmadık taklalar attırmak. Gidip birilerine yalvarmak. Türkiye’nin iradesini satmak, bu beka sıkıntısıdır.
“ERDOĞAN, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN İRADESİNİ SATMIŞTIR”
Üç, Türkiye’nin iradesi satıldı. Toplum unutabilir lakin biz unutmayacağız bunu. İstanbul’da bir cinayet işlendi. Kaşıkçı cinayeti. Suudi Arabistan kökenli, bir Arabistan vatandaşı İstanbul’da Sudi Arabistan Konsolosluğunda öldürüldü. Cinayet işlendi. Şayet bu ülke bağımsızsa, bu ülke nitekim saygın bir ülkeyse, bu ülkenin milletlerarası prestiji varsa, cinayet burada işlediyse davanın burada görülmesi ve sanığın burada yargılanması gerekirdi. Lakin bu yapılmadı, para için. Para için Türkiye’nin iradesi satıldı, yargının iradesi satıldı. Neden Türkiye’nin iradesi satıldı diyorum, zira hakim Türk milleti ismine karar verir. Benim adıma değil, Erdoğan ismine da değil. Türk milleti ismine karar veremiyorsa bir hakim, o iradeyi alıp oradan Sudi Arabistan’a veriyorsan, iradeyi satıyorsun demektir. Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin iradesini satmıştır. Biliyorum, artık bana diyecek ki, ‘Dava açacağım’. Açmazsanız namertsiniz. Bunların tamamını ispat edeceğim. Beka sorunu budur. Devletin iradesini ve yargısını satmaktır…
Eğer sizi evvel borçlandırıp, sonra teslim almışlarsa işlenen cinayeti bile ‘Sen yargılama kardeşim, kendi ülkeme gönder’ diye talimat verir ve o talimatın gereği yerine getirilir. Kim, siyasi otorite tarafından. Kim siyasi otoritenin başı? Erdoğan’dır. Türkiye Cumhuriyeti’nde yargının iradesini satan kim? Erdoğan’dır. Bu kadar açık, net söylüyorum. İşte bu bir beka meselesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bu konuma, tarihinde hiç düşmemişti. Benzeri olaylar oldu, lakin yargılandılar… Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ne vakitten beri dilenci pozisyonuna düştü, işte beka sorunu budur…
“ELİN OĞLU RAHAT ETSİN DİYE, BÜTÜN BADİRE BİZİM BAŞIMIZA YIKILDI”
Öyle bir beka sorunu yaşıyor ki, ‘Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş lideriyim dedi. Seni kullandılar, Suriye’ye soktular. 24 saat içinde Emevi Mescidi’nde namaz kılacaktı. Ne oldu? Milyonlarca Suriyeli geldi. Yetmedi, Afganlar geldi. Yetmedi, dünyanın her tarafından beşerler geldi. Hudut diye bir şey kalmadı. Kapı diye bir şey yok, hudut diye bir şey de yok. Milyonlarca insan burada. Bu beşerler Türkiye’de değil Avrupa’ya gitmek istiyorlar. Ne oldu, Avrupalılar dediler ki ‘Bir dakika, size para verelim, siz onları burada tutun.’ Evet, pazarlık bu. ‘Size para verelim, bütün badireyi siz çekin. Biz kendi ülkemizde rahat edelim.’ İşte beka sorunu budur. Devletin iradesini sattılar. Kilis’e gidin, Hatay’a gidin; Büyükşehir Belediye Başkanı şikayet ediyor, esnaf şikayet ediyor. Ne olacak halimiz, diye. Elin oğlu rahat etsin diye, bütün kahır bizim başımıza yıkıldı. Ne için? Kaçırdıkları paranın kaynağını biliyorlar ve teslim aldılar. Beka sorunu budur işte.
Bugün birebir vakitte Dünya Mülteci Günü. Beyefendiler rahat etsinler diye bütün sorunları biz çekiyoruz. Avrupalılara da söyledim, artık söylemiyorum. Suriye’de kan gövdeyi götürürken, hiçbirinizin kılı kıpırdamadı dedim. Hepiniz oturuyordunuz evlerinizde, saraylarınızda oturuyordunuz. Ne vakit ki oradan kaçanlar size gelmeye başladılar, bağırmaya başladınız, bunlar buraya niçin geliyor diye. Niçin kan dökülürken sesiniz çıkmıyordu? Hani sizin etik kıymetleriniz vardı, dünyaya medeniyet satıyordunuz. Uygar ülkelerdiniz. Sırtıma yükü vuracaksın, elime vereceksin 3-5 dolar. Bunu çek diyeceksin, benim rahatım bozulmasın diye. Erdoğan bunu yaptı. Bu milletin iradesini sattı. İşte beka sorunu budur.
“ÜLKENİN ÜLKEYE İHANET EDENLERDEN KURTULMASI LAZIM”
Demografik yapımız değişiyor. Diyorlar ya, ‘Biz milliyetçiyiz.’ Bunların milliyetçiliği kağıt üstünde. Palavra. Türkçe dahi bilmeyen şahsa vatandaşlık veriyorsunuz. Para için. Bütün dünya bize gülüyor… Küme Başkanvekili arkadaşıma da söylüyorum; Türkiye’nin beka sorunu ile ilgili bir araştırma önergesi vereceksiniz. TBMM tutanaklarına bunların girmesi lazım. Artık bu ülkenin ülkeye ihanet edenlerden kurtulması lazım.
“DÜNYADA HANGİ DEVLET DOLAR BAZINDA YÜZDE 40 FAİZ VERİR? VERECEKLER, GÖRECEKSİNİZ”
Şimdi geldik, bir noktaya. Seçimler bitti, ne yapacaklar? Uyuşturucu baronları esasen yerlerinde. Zati orada herkes rahat. Bir de memleketler arası tefeciler var. Onlar Türkiye’ye gelmiyorlar. Neden? ‘Faizi yükselteceksin.’ E Erdoğan, nas demiş; Allah demiş, peygamber demiş. Nasıl yükseltecek? Yani Türkçesi, halkın tabiri ile tükürdüğünü nasıl yalayacak. Nasıl olacak bu iş? Dediler ki kolay, sen yapma. Sana bir tane Hazine ve Maliye Bakanı bulalım. Onu getir. Lakin o da yetmez. O Merkez Bankası. Merkez Bankasına da buluruz, ABD’de var bu işleri yapan. Onu da getiririz. Birisini Merkez Bankası Başkanlığına cet, birisini Hazine ve Maliye Bakanı yap. Faizleri artırsın, biz parayı getirelim. O vakit getirir, vurgunu yaparız. Fakat faiz ne olacak, artık mahallî seçimlere kadar ufak ufak artırın, ondan sonra dolar bazında yüzde 40 olmazsa parayı getirmeyiz. Artık buradan Erdoğan’a oy veren bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. Elinizi vicdanınıza koyun ve bir daha düşünün. Dünyada hangi devlet dolar bazında yüzde 40 faiz verir? Verecekler, göreceksiniz. İşte bu beka sıkıntısıdır.
“HAYATIMDA TÜRKİYE’YE İHANET EDEN BU TÜRLÜ BİR SİYASET GÖRMEDİM”
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinde onların önerisi dışında bulamadınız mı bir Hazine ve Maliye Bakanı? Yahu koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinde bulamadınız mı bir Merkez Bankası Lideri. Onun hakkında da dünya kadar rivayet var, ABD’de yargılanacak. Yahu bulamadınız mı düzgün adam ya. Üniversiteden hocalar bulamadınız mı? Koskoca Merkez Bankasından bu işleri bilen birisini bulamadınız mı? Bulurlar, lakin milletlerarası tefeciler bunu istemiyor. Tefeciler diyor ki, bizim söylediklerimizi getireceksin, onlar bize inanç veriyor, bizim istediklerimizi yapacak, biz dolar bazında yüzde 40 faiz alacağız. E nas, efendim o dünde kaldı. Din, iman. O da dünde kaldı… Hayatımda bu kadar ahlaksız ve Türkiye’ye ihanet eden bir siyaset hiç görmedim.
CHP’nin ağırlaşması gereken alan budur. Türkiye önemli bir beka sorunu yaşıyor. Nasıl Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası, Kuvayı Milliye’ciler bu partiyi kurduysa; tıpkı noktadayız. Bu Düyün-ı Genele hükümetini ne yapıp edip göndereceğiz.
“VATANDAŞTAN OY, TALİMATI DIŞARIDAN ALIRLAR”
İki iş adamını uzay üssü kursunlar diye Türkiye’ye davet edecektim… Söylemedikleri kalmadı. Buna itiraz. Ancak Merkez Bankası’nın başına getiriyorsun, tık yok. Halk Bankası’nı dolandıran bir insanın Hazine’nin başında ne işi var? Maliye’nin başında ne işi var? Ahlaklı adam çıkar özür diler milletten? Tefeci niçin gelsin Türkiye’ye? Biz, sermaye getirecektik, tefeci değil. İçimi acıtan Türkiye’nin Ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş olması…
Bunlar Türkiye’yi bu batağın içine soktular. Hiçbirisinde toplu iğne ucu kadar vatan sevgisi yoktur. Türkiye’yi bu hale getirip, memleketler arası tefecilere teslim edenlerde vatan sevgisi toplu iğne ucu kadar yoktur, onlar şahsî ikballerini düşünürler. Yaptıkları şu, Türkiye Cumhuriyeti devletini memleketler arası sermayenin sömürüsüne açmaktır. Bunu yapıyorlar, misyonları bu zira. Bunlar vatandaştan oy, lakin talimatı dışarıdan alırlar
Vatandaşlara her türlü palavrası söylerler. Benimle ilgili de, uydurma görüntüler hazırladılar. Allah büyüktür, çıktılar itiraf ettiler. Montaj diye. Oy veren vatandaşlara seslenmek isterim. Ne oldu bu görüntüler? Uydurma görüntü hazırlayana sahtekar denir. O denli değil mi? Sahtekardan da Cumhurbaşkanı olmaz. Bu kadar açık.
Hiçbirimizin, hiçbir CHP’linin ümitsizliğe kapılma hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Hiçbirimiz ümitsizliğe kapılmayacağız. En güç şartlarda Türkiye’yi aydınlığa çıkarmak, bizim vazifemizdir, tarihin bize yüklediği bir vazifedir. Açık ve net söylüyorum, değil altılı masa, Türkiye’nin aydınlığa çıkması için gerekirse 16’lı masa kuracağım. Kâfi ki Türkiye’yi aydınlığa çıkaralım. Bu Düyün-ı Genele kabinesini kesinlikle lakin kesinlikle göndereceğiz. Bunun onuru 25 milyon bireye ilişkin olacak.”
