Çıplak gözle sıkıntı görülebilen çok küçük yapıların özel ameliyat mikroskobunun büyütücü
etkisinden faydalanarak ve çok ince aletler kullanarak ameliyat edilmesine mikrocerrahi
denilmektedir. Bu teknik sayesinde çıplak gözle sıkıntı görülebilen iğne ve iplikler kullanarak çapı
1mm den daha küçük damar ve hudutlar ameliyat edilebilirler. Böylelikle kopan el, kol, ayak, bacak
gibi organlar yerine takılabilmekte ve çok ince hudut liflerinin onarılması ile yerine takılan uzvun
hissetmesi ve yine hareket etmesi sağlanabilmektedir. Ayrıyeten mikrocerrahi teknik sayesinde
serbest doku nakilleri yapılabilmektedir. Böylelikle dokular damar ve hudutları ile birlikte
nakledildiğinden canlılıklarını ve işlevlerini korumakta ve harika sonuçlar
alınabilmektedir.
Mikrocerrahinin gelişmesi kolay olmamıştır. Mikrocerrahi tekniklerin şimdi gelişmediği
dönemlerde kopan beden kesiminin yerine dikilmesi tabiplerin hayal gücünü zorlayan önemli
düşlerinden birisini oluşturmuştur. Yapılan başarısız teşebbüsler bir yandan ümitsizliğe neden
olurken bir yandan da ileri araştırmaları körüklemiş ve birinci kol replantasyonu 1964 yılında
gerçekleştirilmiştir. Boston’lu Dr. Malt bir çocuğun tam kopuk kolunu yerine takarak klinik
uygulamanın öncüsü olmuştur. Tıp tarihinin kilometre taşlarından birini oluşturan bu girişimden
sonra mikrocerrahi sistemler hızla gelişmiş, bilgi ve tecrübe inanılmaz bir süratle
yoğunlaşmıştır. Günümüzde artık parmak ucu kadar küçük bir beden modülü bile yerine
dikilebilmektedir.
Ülkemizde birinci sefer kopan bir parmağın yerine takılması 1978 yılında gerçekleştirilmiştir. 1980
yılında İstanbul’da Fransız Pasteur Hastanesi 24 saat hizmet prensibi ile çalışan birinci mikrocerrahi
merkezi olmuştur. 1991 yılında Fransız Pasteur Hastanesi’nin kapatılmasından sonra İstanbul
Aksaray Vatan Hastanesinde İstanbul El Cerrahisi ve Mikrocerrahi Merkezi (İECMM) kurulmuştur.