CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, TBMM Genel Şurası’nda; “Bugün Merdan Yanardağ zindanda, RTÜK TELE1’e ceza için toplanacak. TELE1 karartılınca, TELE1 kapatılınca ne olacak? Öbür televizyonlara, gazetelere kaygı salınacak; dehşet salınsın, sindirilsin ki bu iktidarın yolsuzlukları, kirli pazarlıkları bilinmesin, konuşulmasın isteniyor” dedi.
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, geçen hafta tutuklanan TELE1’in genel yayın yönetmeni gazeteci Merdan Yanardağ ve RTÜK’ün TELE1’e ceza için toplanmasını Meclis gündemine taşıdı. Çakırözer, TBMM Genel Şurası’nda dün yaptığı konuşmada; Seyahat Parkı davasında tutuklu bulunan Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mücella Yapan, Mine Özerden, Çiğdem Mater ve TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tutukluluğuna da reaksiyon gösterdi. Çakırözer, şöyle konuştu:
“Bu kürsüde ne vakit milletlerarası muahedeleri konuşsak, dış politikayı ne vakit konuşsak şu mevzuyu kesinlikle hatırlatma gereksinimi duyuyoruz. Dış siyasette Türkiye’nin başarılı olması için içeride güçlü bir iktisadı, içeride güçlü bir demokrasisi olması olmazsa olmaz bir koşuldur. Yani bu imzaladığımız, onayladığımız mutabakatların hepsi hoş, yeterli lakin bu mutabakatlardan ülkemiz için istek ettiğimiz çıkarları elde edebilmemiz için öncelikle güçlü bir hukuk devletine muhtaçlığımız var.
“BÜYÜK BİR HAK GASPI VAR ORTADA; GASBEDİLEN, MİLLETİN İRADESİ”
Kurban Bayramı’nı geride bıraktık, hem tüm milletvekillerimizin hem de bizi izleyen vatandaşlarımızın geçmiş bayramını kutluyorum, daha kaç bayramları sıhhat ve huzur içinde geçirmelerini diliyorum fakat bu bayrama buruk, bu bayrama haklı beklenti içinde giren yurttaşlarımız var. Kim onlar? Cezaevlerindeki fikir suçluları, siyasi tutuklular. Tabiri, niyeti nedeniyle tutuklu bulunan gazeteciler, hak savunucuları, siyasetçiler ailelerinden, sevdiklerinden, en kıymetlisi de özgürlüklerinden yoksun, demir parmaklıklar arkasında, zindanda geçirdi bu bayramı. Onlardan birisi seçilmiş milletvekili Can Atalay. 14 Mayıs’ta Hataylıların, bu milletin oylarıyla milletvekili seçildi, mazbatasını aldı fakat hala yemin edebilmiş değil. Büyük bir hak gaspı var ortada; gasp edilen, milletin iradesi. Zati adalet, hukuk yok edilerek 435 gündür Marmara Cezaevi’nde tutuluyor, bunun 50 günü de milletvekili olarak seçilmesine karşın millet iradesi yok sayılarak geçti. Kendisi mazbata aldı mı? Aldı. Burada Meclis Başkanı adayı oldu mu? Oldu. İnsan Hakları Kurulumuza üye seçildi mi? Seçildi. Bugün o kurulun toplantısı vardı ancak işte bir üyesi zindanda. Bayramda kendisiyle cezaevinde görüştüm, dedi ki: ‘Meclis İnsan Hakları Kurulu’nun bir üyesi hukuksuz biçimde cezaevinde tutulurken toplanması başlı başına bir büyük hak ihlali değil midir?’ bunu sordu. Artık ben de o soruyu size yöneltiyorum, bunun ismi haksızlık, hukuksuzluk değil de nedir bedelli arkadaşlarım? Meclis Lideri Sayın Numan Kurtulmuş’a sesleniyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi Lideri’nin bundan daha kıymetli, daha öncelikli diğer bir işi olabilir mi? Yargıtay’a sesleniyorum, adalet mülkün temeliyse, millet ismine adalet dağıtıyorsanız millet iradesinin gasp edilmesine müsaade veremezsiniz, vermemelisiniz. Anayasa kararı ortada, mahkemelerin emsal kararları ortada. O vakit, milletin vekili olan Can Atalay, bir gün dahi gecikmesizin bu şanlı çatı altında vazifesine başlamalıdır.
“TEK KİŞİNİN İNADI YÜZÜNDEN TÜRKİYE AVRUPA KURULU’NDA YAPTIRIM UYGULANACAK ÜLKE POZİSYONUNA GELDİ”
Gezi Davası tutukluları yani Can Atalay’ın da yer aldığı davada Osman Kavala 2 bin 73 gündür, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mücella Yapan, Mine Özerden, Çiğdem Mater 435 gündür cezaevinde, hepsi Türkiye’nin yetiştirdiği pahalar. Büsbütün içi boş bir iddianameye dayanarak Kavala ömür uzunluğu, başkaları ise 18 yıl mahpusta çürütülmek isteniyor. Bu insanların hayatlarından aylarının, yıllarının çalınması vicdansızlıktır, adaletsizliktir, yazıktır. Ülkemizin yetiştirdiği en güzel kent plancılarından Tayfun Kahraman içeride, en donanımlı mimarlardan Mücella Yapan içeride. İstanbul’da zelzeleyle uğraşta onların bilgisine, kılavuzluğuna gereksinim varken ne işleri var zindanda? Yazıktır. Bayramda görüştüğüm Tayfun Kahraman özgürlüğünü geri istiyor. Yapılacak şey aşikâr. Siyaset, saray bu davadan elini çekmeli, Yargıtay’da bekleyen evrak bir an evvel ve yalnızca hukuk merceğinden ele alınmalı, bugüne kadar verilen kanıtsız, hukuksuz kararlar bozulmalı ve hayatları çalınan bu insanların özgürlüklerinin yolu artık, bir an evvel açılmalıdır, açılmalıdır ki bir büyük ayıptan kurtulalım. Hangi ayıp? İşte, Osman Kavala 2 bin 73 gündür cezaevinde. Her yeni güne yalnızca hukuk, yalnızca adalet isteğiyle uyanıyor. Hakkında kendi mahkemelerimizden iki beraat, iki tahliye kararı var, bunlara karşın hala tutuklu olduğu için de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden de yeniden, hak ihlali konusunda iki karar var lakin sarayda oturan birisi istiyor diye, Osman Kavala ve seyahat davasında yargılanan aydınlarımız aylardır zindanda, o tek kişinin inadı yüzünden Türkiye Avrupa Kurulu’nda yaptırım uygulanacak ülke pozisyonuna gelmiş durumda.
“KENDİ ÇIKARDIĞIMIZ KANUNUNU UYGULAYAMIYORSAK BUNUN İSMİ HUKUK DEVLETİ OLUR MU”
Seçim bitti lakin bu iktidarın baskı, yasak, sansür siyasetleri bitmedi, bitmiyor. 29 Mayıs’ta kelamda ‘kucaklaşma’ diyenler, ‘Türkiye Yüzyılı’ diyenler bakıyoruz, yeniden basını susturma peşindeler. Bayrama cezaevinde girmek zorunda bırakılanlardan biri de TELE 1’in Genel Yayın Yönetmeni gazeteci Merdan Yanardağ oldu. TELE 1’e gözdağı için, özgür basına gözdağı için, topluma gözdağı için basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ve özgürlüğünü yok etmek için amaca kondu; yaptığı on dakikalık kıymetlendirme bağlamından büsbütün koparılarak, cımbızlanarak ve montajlanarak amaç haline kondu; gözaltına alındı, tutuklandı, bayramı tek başına hücrede geçirmek zorunda bırakıldı. Tam sekiz gündür özgürlüğünden yoksun. Ortada çok boyutlu bir büyük hukuk katliamı var. Sayın Abdulhamit Gül burada, biz bu Meclis’te 2019’da kanun çıkarmadık mı? İsmine ‘yargı reformu’ demedik mi? Neydi o ıslahat? Terörle Çaba Kanunu’na ‘Eleştiri maksadıyla yapılan fikir açıklamaları kabahat oluşturmaz’ düzenlemesini ekledik. Artık kimse sözü nedeniyle tutuklanmayacaktı. O vakit, Merdan Yanardağ neden, niye cezaevinde? Nerede kaldı verdiğimiz kelam, çıkardığımız kanun? Kendi çıkardığımız kanununu uygulayamıyorsak bunun ismi hukuk devleti olur mu kıymetli arkadaşlar?
“NERESİNDEN BAKARSANIZ ÜST ÜSTE HUKUKSUZLUK”
İkinci olarak, hakim mahkemede diyor ki: ‘Katalog hatalardan yani ağır kabahatlerden tutukluyorum’ Meğer karara destek gösterilen unsur katalog cürüm değil. Merdan Yanardağ’ın kelamlarında asla bir kasıt yok, bu çok açık. Bunu Küme Lider Vekilimiz Sayın Ali Mahir Başarır da tekraren söz etti ve aslında hatalı bulunsa dahi bir gün dahi yatarı olmayan bir tezle şu anda cezaevinde tutuluyor. Yani bedelli arkadaşlarım, bir gazeteciye yargısız infaz yapılıyor. Üçüncü problem, ne diyor hakim? ‘Kaçma kuşkusu var’ diyor. Meğer hakkında yürümekte olan iki farklı soruşturmada hakkında yurt dışına çıkış yasağı konmuş Merdan Yanardağ’a. Ayrıyeten, Merdan Yanardağ geçmişte, Ergenekon davasında yeniden yargılanmış, tekrar mahpusa girmiş lakin hiçbir vakit bu ülkeyi terk etmemiş. Dördüncü problem, kararda kanıtların toplanamadığından bahsediliyor. Halbuki, tutukluluğa münasebet gösterilen cımbızlama, montajlama kelamlar televizyon yayınına ilişkin. O yayının montajlanmamış tamamının görüntüsünü da şahsen Merdan Yanardağ kendisi savcıya ve hakime teslim ediyor. Yani, neresinden baksanız üst üste hukuksuzluk.
“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE, TOPLUMSAL MUHALEFETE BİR GÖZDAĞI OPERASYONU YAPILMAKTA”
Yanardağ neden cezaevinde? Kendisi de biliyor, herkes görüyor ki saray iktidarı bu türlü istedi. Bilinmeyen planlarını açık eden, halkın gerçekleri görmesini sağlayan gazetecileri baskı, dehşet ve gözdağıyla engellemek istiyorlar. Amaç yalnızca Yanardağ değil, ya ne? Ulusal yayın yapan Tele1’in evvel karartılmasını, sonra da lisans iptaliyle kapatılmasını istiyorlar. Bugün Merdan Yanardağ zindanda, yarın RTÜK Tele1’e ceza için toplanacak. Tele1 karartılınca, Tele1 kapatılınca ne olacak? Öteki televizyonlara, gazetelere endişe salınacak; kaygı salınsın, sindirilsin ki bu iktidarın yolsuzlukları, kirli pazarlıkları bilinmesin, konuşulmasın isteniyor. Bir gazetecinin susması, bir kanalın kapatılması 85 milyon olarak hepimizin basın özgürlüğünün, hepimizin özgürlüğünün elinden alınması demektir. Merdan Yanardağ gazetecidir, yeri cezaevi değil, haber yaptığı, yorum yaptığı televizyon kanalıdır. Buradan RTÜK’e de davet yapmak, misyonunu hatırlatmak istiyoruz: RTÜK’ün misyonu nedir? Her şeyden evvel Anayasa tarafından garanti altına alınan basın özgürlüğünün, tabir özgürlüğünün korunmasıdır. Ancak artık Merdan Yanardağ ve Tele1 üzerinden basın özgürlüğüne, toplumsal muhalefete bir gözdağı operasyonu yapılmakta. RTÜK’e davette bulunuyoruz: Sarayın bu operasyonuna alet olmayın, Türkiye’ye kanal kapatma ayıbını yaşatmayın. Lakin ‘Yok, biz sarayın gölgesinde hukuksuzluğu sürdüreceğiz’ diyorsanız, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak halkın haber alma hakkı için uğraşımızı sürdüreceğiz. Gazetecilerin özgürce mesleğini yapabildiği, söz ve basın özgürlüğünün korunduğu demokratik bir ülke çabamızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Halkın haber alma hakkı için yayın yapan televizyonları karartarak; gazetecileri, milletvekillerini, siyasetçileri, avukatları, hak savunucularını zindanda tutarak ülkemizin demokrasisi düzelmez, prestijimiz düzelmez, ekonomimiz hiç düzelmez. Şayet hakikaten ‘kucaklaşma’ diyorsak işte, birinci evvel milletin vekili Can Atalay’ı, gazeteci Merdan Yanardağ’ı ve niyeti nedeniyle haksız, hukuksuz zindanlarda rehin tutulan tüm siyasi tutukluları adalete ve özgürlüklerine kavuşturarak başlamalıyız.”
